Yaklaşan bir sınav, önemli bir karar ya da hayatı etkileyen bir adım… Böyle zamanlarda ortaya çıkan kaygı, aslında performansımızı belirleyen en güçlü etkenlerden biri. Ancak kaygının hiç olmaması mı, yoksa fazlasıyla yoğun olması mı daha büyük sorun? Psikoloji tarihinde önemli bir yer tutan Yerkes-Dodson Kanunu, bu soruya bilimsel bir açıklama getiriyor.
Psikologlar Robert Yerkes ve John Dillingham Dodson, 1908 yılında ortaya koydukları Yerkes-Dodson Kanunu ile stres seviyesi ve performans arasındaki ilişkiyi tanımladı. Bu teoriye göre:
Kaygı Düzeyi | Etkisi |
---|---|
Düşük | Motivasyon eksikliği, ilgisizlik |
Orta | Performansı artırıcı, motive edici |
Yüksek | Dikkat dağınıklığı, performans kaybı |
Çocuk ve Ergen Psikoloğu Pınar Daldikler Atatanır, kaygının olağan bir duygu olduğunu belirtiyor:
“Kaygı, çocuğun sınavlara ciddiyetle yaklaşmasını ve sorumluluk hissetmesini sağlar. Ama bu kaygının dozunu iyi ayarlamak gerekir. Çok düşük olduğunda motivasyon olmaz, çok yüksek olduğunda ise dikkat dağılır.”
Atatanır, ebeveynlerin aşırı korumacı yaklaşımının da çocukların kaygı düzeyini olumsuz etkileyebileceğini vurguluyor:
“Çocukların kendi sorunlarını çözmelerine fırsat tanımak, gelecekte karşılaştıkları durumlarla baş edebilmeleri için temel oluşturur. Sorun çözme becerileri güçlü çocuklar, yetişkinlikte daha özgüvenli olur.”
Yanlış kaygı seviyesi yalnızca akademik başarıyı değil, sosyal ilişkileri de etkiliyor. Atatanır’a göre, kaygı düzeyi kontrolsüz biçimde arttığında çocuk, sadece sınav değil, sosyal ortamlarda da başarısızlık hissiyle mücadele edebiliyor.
“Eğer çocuk yalnızca sonuca odaklıysa ve olumsuz senaryoları felaketleştiriyorsa, bu durum tüm performans alanlarına yayılabilir.”
Kaygının çocuğa aktarılmasında aile tutumları belirleyici olabiliyor. Atatanır’a göre:
“Ebeveynler kendi kaygılarını farkında olmadan çocuklarına yansıtabilir. Bu yüzden ilk adım, ebeveynin kendi duygularını fark etmesi ve gerektiğinde profesyonel destek almasıdır.”
Yerkes-Dodson Kanunu, çocuklarda ideal kaygı seviyesinin, hem okul başarısı hem de sosyal gelişim için temel olduğunu net biçimde ortaya koyuyor. Ailelerin bu süreci bilinçli yönetmesi, çocukların daha sağlıklı, başarılı ve özgüvenli bireyler olarak yetişmesini sağlıyor.